ABD ve İsrail işbirliği
yaparak, Muhammed Mursiyi halkın gözünde başarısız göstermek için gizli bir
boykot uygulattılar. Mursinin icraatlarını halk nezdinde kötü göstermeye
çalışıyorlardı. Oysa bizzat darbeden önce Mursi iktidarının çok iyi
icraatlarına şahid oldum.
Darbe sürecinden önce, memurlar,
polisler görevlerini yapmadılar. Sokakta polis göremezdiniz. Hırsızlık olayları
artmıştı, çöpçüler sokakları temizlemiyordu. Petrol şirketleri benzini kısarak,
halkı benzin kuyruklarında canından bezdiriyordu. Neticede darbe oldu.
İlginçtir darbe olduktan sonra, ne benzin kuyruğu kaldı, ne de işini yapmayan
çöpçüler, polislerde sokaklarda gözükmeye başladı.
Muhammed Mursi, devrilmeden
3 gün önce laikler, hristiyanlar ve Selefi Nur Partisi anlaşarak, 30 Haziranda
Tahrirde yüz bine yakın insan topladı. Bu olaydan üç gün önce sokaklarda
Mursiye karşı gösteriler başladı. Bu gösterilere katılanlara baktığımda,
ekseriyetinin başörtülü bayanlardan oluştuğuna şahid oldum. Vatandaş ile
konuştuğumda, Mursinin ekonomik olarak ülkeyi kötüye götürdüğünden
bahsediyorlardı.
Ordu, 30 Haziranda Mursiye
48 saat mühlet verdi. Bu gösterileri durdurması için, hâlbuki bu gösterilerde
yer alanların ekseriyeti sivil kıyafetli asker, polis, bir de para karşılığında
bazı Suriyeli mülteciler ve baltacılardı. Bunlar Tahrir meydanına
yerleştirildi. Bu arada, baltacı kelimesi: İngiliz işgalinde eline baltaları
alarak karşı koyan insanlardan türemiştir. Ama bugünkü müslümanlara saldıran
baltacılar, devletin beslediği çetelerdir.
48 saat sonra Ordu yönetime
el koydu. Sokaklarda adeta bayram havası vardı. Laik ve aldatılmış halk...
Günlerce sabahlara kadar korna çalarak sevinç gösterileri yaptılar. Laik ve
hristiyanlar Tahrirde toplanmışken, İhvanda mensuplarının yoğun olduğu
Adeviyye meydanında toplandı. Çadırlar kurarak 47 gün süren Rabiatül Adeviyye macerası
başladı. Binlerce insan bu süre zarfında 40-45 derece sıcakta ve Ramazan
boyunca kaldırımda ve çadırlarda yattı.
İhvan, Rabia meydanına
çadırlardan oluşan adeta bir köy kurmuştu. 4 kez Rabia meydanını ziyaret ettim.
Hepsi de samimi, takvalı İslam kardeşliğini yaşayan insanlardı. Herkes
birbirine saygılıydı, o kalabalığa rağmen
Tarihler 14 Ağustos gösterdiğinde bir
şafak vakti, Mısır askeri ve polisi dozerlerle, panzerlerle ve havadan
helikopterlerle saldırıya başladı.
İhvanın elinde hiçbir silah
yoktu. Polis ve asker görgü şahitlerinin anlattığına göre, helikopterlerden
halkı taradılar, çadırları ateşe verdiler. Akşam olduğunda Rabia meydanında bir
tek müslüman kalmamıştı. Geriye sağ kalanların, torbalarını alarak bitkin bir
halde evlerinin yolunu tuttuklarına şahit oldum.
Tüm bu saldırılara rağmen İhvan
halkı direnişe çağırdı
Halk meydanları İhvanın çağrısıyla doldurdu. Böylece
şanlı bir direniş başlamış oldu. Direnişle birlikte gözü dönmüş asker ve polis
halkın üzerine ateş açtı. Birçok müslümanı şehid ettiler. Bunun en son örneğine
bu yazıyı kaleme aldığım 16 Ağustosta Ramses meydanına gittiğimde şahid oldum.
Askerler hiç acımadan havadan halkı tarıyorlardı.
Darbeden sonra Mısır
müslümanlarını zor bir sürecin beklediği kesindir!
Hamas ise Mahmut Abbas'ın kararlarının hiçbir değeri olmadığını belirtti. Filistinde böylelikle Gazze ve Batı Şeria olmak üzere iki ayrı siyasi yönetim oluştu. Bugüne baktığımızda İsrail tarafından Gazzeye uygulanan ambargo hala devam ediyor.
Mısırda Müslüman Kardeşler
Osmanlı devletinin yıkılmasının ardından İngilterenin sömürgesi altına giren Mısırda, 1953 yılından sonra diktatörlük başladı. Sırasıyla İngilterenin kuklacıları Cemal Abdunnasır, Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek tarafından yönetilen ülkede, 2011 yılında gerçekleşen ve adına Arap Baharı denilen halk ayaklanmasının sonucunda diktatör Hüsnü Mübarek devrildi. Ülkede demokrasiye geçilmesi üzerine gerçekleştirilen ilk genel seçimlerde Müslüman Kardeşler Hareketinin (İhvan-ı Müslimin) partisi Hürriyet ve Adalet, yüzde 47 gibi ezici bir oy oranıyla iktidara geldi. Müslüman Kardeşlerin adayı Muhammed Mursi ise yüzde 52 oy oranıyla Cumhurbaşkanı seçildi.
Batı, Arap Baharını bölgede sistemi dönüştürme aracı olarak gördü ve Arap Baharının yaşandığı ülkelerde AK Parti modeli ılımlı İslamın uygulanmasını hedefleyerek, Müslüman Kardeşler yönetimine bir yıl gibi kısa bir süre tanıdı. Müslümanlar Kardeşlerin, ılımlı İslam yerine ümmet bilincini öncelemesi ve hilafetin tesisi amacında olması üzerine Batı, Cezayir ve Filistinde yaptığı gibi Müslümanların iktidara gelmesini hazmedemedi ve ülkede gerçekleşen darbeyi alenen destekledi.
Mısır Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı Abdülfettah el Sisi, Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursiyi askeri bir müdahale ile devirdi. Müslüman Kardeşler Hareketinin liderleri tutuklandı. Şu anda Müslüman Kardeşler Hareketinin kapatılması için uğraşılıyor ve böylelikle ülkedeki İslami hareketin sona erdirilmesi hedefleniyor. Müslüman Kardeşler ise var olma mücadelesi vererek, meydanlarda barışçıl gösteriler gerçekleştiriyor.
Sonuç olarak, Cezayir, Filistin ve son olarak da Mısırda yaşananlar, Müslümanlara demokrasi yolunun kapalı olduğunu hatırlatıyor ve kurtuluşun İslamda olduğunu haykırıyor!